Nick: aşkında ölən bitən oğlan sevdiyi qıza Noah`a canını verən ama noah bu oğlanı istəmir Noah: atası tərəfindən sevilməyən tərk edilən epilepsiya xəstəsi olan kobud soyuqqanlı tərs cavab veren aqressiv əsəbi davakar biri həyatında özündən və qardaşından başqa kimsə olmayan sadəcə günorta yeməy yeyən musiqi qulaq asmaq və rəqs etməyi sevən o qız Nick"i sevmir Maykl(qardaş): tərs ciddi Joyn (atası) qızını tərk edən sevmeyen adam

Bazı evlerde gürültü olur. Kapılar çarpar, tabaklar kırılır, nefesler bastırılır. Ama en çok çocuklar susar. Çünkü çocuklar korkunun kokusunu herkesten önce alır. Atacan o evlerin birinde büyümedi. O evlerin altında kaldı. Bir çocuğun hiç çocuk olamadığı yerde büyüdü. Kelimeleriyle değil, darbelerle eğitildi. Ağlaması yasaktı. Çünkü gözyaşı zayıflıktı. Zayıflık ise cezayı hak edendi. Bir gün susmayı öğrendi. Ses çıkarmamayı. Kendi içindeki çığlıkları boğmayı. Her tokattan sonra derin bir nefes alıp sadece bakmayı. Zamanla kimse ona "Nasılsın?" demedi. Çünkü kimse cevabını merak etmedi. Ve sonra dünya, onun için bir mezarlık gibi oldu. Üstünde dolaştığı ama içinde hiç yaşamadığı bir yer. Atacan, bir erkek gibi değil, bir travmanın yürüyen hâli gibi yaşadı. > "Ben çocukken çok sustum. Ama en çok içimden bağırdım. Bir gün biri beni duyarsa diye değil - duymaya cesaret edemezler diye sustum." Sonra bir kadın geldi. Gökçe. Sorular sormadı. Cevaplar beklemedi. O sadece yanında durdu. Ve ilk kez biri, Atacan`ın gözlerinin içine bakıp kaçmadı. Orada ne kadar karanlık olduğunu bile bile... > "Onunla konuşurken kelime kurmak gerekmiyordu. Çünkü bazı acılar, dilden önce yüze yazılır." - Gökçe Bu hikâye bir aşk hikâyesi değil. Bu, ruhu parçalanmış bir adamla, onun parçalarına dokunmaya cesaret eden bir kadının hikâyesi. Birbirini iyileştiren değil, birlikte kanamayı seçen iki yalnızın hikâyesi. Ve belki, bazen bu da yeterlidir. Burada kahraman yok. Ama hayatta kalmaya çalışan insanlar var. Bir daha kimseye güvenememiş, kimseye içini açamamış, ama bir gün "belki" diyebilen kırık kalpler var. Ve sen, bu satırları okurken, belki kendi sessizliğini de hatırlarsın. > Çünkü bazı kitaplar anlatmaz. Sadece senin içinden geçenleri yankılar. Bu kitap... Senin de sustuğun bir yerin aynası olabilir.

Afra başarılı bir komiserdi, herkes ona saygı duyardı. Bir gün amiri onu çağırdı ve bir mafyanın arasına sızmasını, başlarındaki adamı her ne pahasına olursa olsun yakalamasını ve mafyayı çökertmesini istedi.

Bazı cinayetler bağırmaz... sadece sessizce bekler." İstanbul`un gri sokaklarında, notalarla süslenmiş cesetler bulunuyor. Her kurban, bir klasik müzik parçasına, bir karanlık geçmişe ve bir sessiz çığlığa bağlı. Ve her cinayet... aslında yıllar önce işlenmiş bir suçun yankısı. Neva Arıkan, adli tıbbı ardında bırakmış bir kadındı. Ta ki onu geçmişe bağlayan "sessiz dosya" tekrar açılana kadar. Kurbanlar artıyor. İpuçları sanattan ve felsefeden geçiyor. Gerçekler bulanıklaşıyor. Ve Neva, sadece cinayetlerle değil... kendi karanlık hafızasıyla da yüzleşmek zorunda kalıyor. Adalet, bazen susarak aranır. Ama suskun kalan herkes... suç ortağıdır. Karanlık sırlar, notalara gizlenmiş adalet arayışı ve psikolojik çöküşe hazır ol... Bu roman seni içine çekecek, sessizliğin bile kan dondurabileceğini gösterecek.

Hayali bir evrende ve hayali bir zaman diliminde Avrasya kıtası AKSEMA ve KARAZEM olmakla iki ülkeye ayrılır. Amaç adaletin, beraberliğin ve özgürlüğün sağlanmasıdır fakat AKSEMA`da yabancı halklar sıkıştırılırken KARAZEM`de kadın hakları tamamen ihlal edilmektedir. FATAL DOZDA SİMYA, AKSEMA da yaşananları konu almaktadır. "Bazı formüller bulunmak için değil, yok edilmek için yazılır."

Seren o gün hayatının en kötü günü diye düşünürken yaşadığı olayın daha kötü olacağını aklının ucundan bile geçirememişti...

Ayzan`da sokaklar güvenli değil. Devlet, kimliksizleri silmeye kararlı. Her an bir tehlike, her köşe başında bir göz. Kaçmak, hayatta kalmanın tek yolu. Bir gece, toplanmaya başladılar. Hepsi tek tek alınıp, kimliklerinden arındırıldı. O an, kaçmak ya da yok olmak arasında bir seçim vardı. Bir fırsat doğdu. Karanlıkta, özgürlük için bir yol açıldı. Ama kaçarken, en karanlık yerde bile aşk bulmak mümkündü.

Şirin adında bir kızın hayatı hiç beklemediği bir anda kayar. Yaşadığı onca acının üzerine bir de on üç sene önce kaybettiğini düşündüğü arkadaşı Elfida ortaya çıkar ve kuzen olduklarını, onun yerine geçmek istediğini söyler.

Dünya iki büyük güç tarafından yönetilmektedir: Su Krallığı *Naiara* ve Ateş İmparatorluğu *Ignarion*. Yüzyıllardır süren ateş ve su arasındaki barış, gizemli bir saldırıyla bozulur. Su Kraliçesi’nin tek varisi *Lira*, ailesini kaybettikten sonra intikam yemini eder. Ateş İmparatorluğu’nun prensi *Kael*, kendi halkını korumakla görevliyken savaşın ardındaki gizli düşmanı fark eder. İki düşman, aslında savaşın gerçek nedenini araştırırken yolları kesişir. Zıt elementlerin temsilcileri, istemeden aynı cephede bulurlar kendilerini. Güven, ihanet, güç ve tutku arasında elementlerin kaderi yeniden yazılacaktır. 🦋okumadan geçmeyin derim🦋 🔥🌊

Aşk Bize Küstü: Zerda Çiçeği Gerçek bir hayat hikâyesinden ilhamla... Kimi çocuklar bir eve doğar, kimileri ise sokağın ortasında büyür. Zifir ve Kara, doğduktan sonra her şeyini kaybetmiş iki kan kardeş. Ne anne, ne baba… Yalnızca bir kartonun altında, sokak lambasının gölgesinde paylaştıkları ekmek ve umut. Bir gün yemek bulmak için gittikleri nehir kenarında, terk edilmiş bir bebek bulurlar. Bir kız… Adını Zerda koyarlar. O artık ikisinin de kardeşi değil, kalbi olur. Bir battaniyenin altında üç kişi sarılırken, dünya biraz daha yaşanır gibi görünür. Ama zaman zalimdir… Zerda altı yaşına geldiğinde, sokakta peçete satarken polisler tarafından alınır. Zifir ve Kara, onu kurtarmaya koşar, ama yetişemezler. Kızı alan polis ölü bulunur. Zerda ise yoktur. O gün, çocukluk biter. Zifir kaçarken bir uçurumdan düşer, ama yaşar. Kara, izini kaybeder. Yıllar sonra… Zifir, karanlık yeraltı dünyasında bir mafya babası. Kara, devletin gözü, bir özel tim polisi. Ve ikisi de geçmişlerini unutmuş, ama Zerda’yı kalplerinde gömmüş iki düşman. Zerda ise hayatta kalmıştır. Kimsesizler yurdundan çıkar, ayakta durur. Reklam dünyasında çalışır, ayakkabı tasarımcısı olur. Ama kalbindeki yarayı hiç kapatamaz. Kader, onları bir gün yeniden karşı karşıya getirir. Artık herkes büyümüştür. Ama üçü de hâlâ yarım bir çocuktur. Ve aşk… Üç canın ortasında, suskun ve kırgın durur. Çünkü aşk onlara çoktan küsmüştür.

Gelecek tarihlerde sonradan doğa üstü güçler kazanan ana karakter, Dünyada normal bir insanken kazandığı güçlerle ilgili başından geçen olaylarla içinde bulunduğu evrenden bile ayrıldığı bir yolculuğa çıkma hikayesi.

DÖRDÜNCÜ KİTABIM OKUMANIZI TAVSİYE EDERİM

7 Kişilik Arkadaş Grubu Küçük Yaştan İtibaren Suç İşlemeye Başlar Günün Birinde Şehirlerinde Olan Sarsıcı Depremden Dolayı Farklı Yerlere Dağılırlar. Bundan 10 Yıl Sonra Hepsi Başka Şehirlerde Yeni Bir Hayat Kurmuşlardır. Yine Günün Birinde Laptoplarında Bir Başvuru Metni Görürler. Metin İlgilerini Çekmiştir. Metni Okuyup Kabul Ederler. Pekde Ciddiye Almazlar Ama Aslında Ülkenin En Tehlikeli Suç Örgütünün Genç Suikastçileri Olduklarından Haberleri Yoktur....

Tam her şeyi yoluna otuturdum derken karıştırıldığımı öğrendim bu benim için pek büyük bir sarsıntı olmadı çünkü her şey gine aynı olacaktı ben onlarla yaşamıyacaktım tabii benim düşüncem buydu...

Kendi halinde lise 3`e giden bir kız birgün bir mafyanin dikkatini ceker

Liyana, açlığın ve kayıpların gölgesinde büyürken, bir gün kendini Sirelan Ormanı’nda bulur. Bu sihirle yoğrulmuş topraklarda, onun varlığı başlı başına bir tehdit, bir suçtur. Ama onu ilk bulan, Eryas olur. Kurallara bağlı, halkına sadık, geçmişin acılarını taşıyan bir savaşçı… Ve o andan itibaren her şey değişir Sirelan’nın sessizliği, sırlarla örülüdür. İçinde saklanan güç, yalnızca büyü değil, yıkımdır. Ve Liyana’nın gelişi, sadece Eryas’ın değil, tüm ülkenin dengesini bozar. Bu bir aşk hikâyesi değil. Bu, ihaneti sırtında taşıyanların, intikamla yürüyenlerin hikâyesi. Ama yolun sonunda, kalbin beklenmedik bir çırpınışı vardır: Çünkü bazen düşman bildiğin birine, istemeden bağlanırsın. Ve o bağ, seni kurtarmaz. Yakıp kül eder.

Tanıtım; Amerika Birleşik Devletleri için çalışan ve bir çok biyolojik silah üreterek insanlar üzerinde çokça deney yapan BG adlı bir genetik şirketi 13 yıl boyunca üzerinde çalıştıkları projenin insanlığın sonunu getirmek üzere olduğundan habersizdi. C virüsü ilk defa Clarice adlı bir kızın bedeniyle hayat bulmuş ve onu ölümsüzleştirmişti. Clarice ölümsüz olmanın yanı sıra bazı olağanüstü güçler elde ederek ölümcül biyolojik bir silaha dönüştü. Bu ise akıllarda tek bir soruya yol açıyordu; Ya ölümsüzlük tüm insanlık için mümkünse?

Sokaktaki bir adamın genç kızı rahatsız etmesi

Birgün bir çocuk doğuyo ve onun hayatındaki maceralı okumaya hazırmısınız!

Gizem,Korku,Macera

14 yaşındaki Alya, LGS sabahı yaşadığı bir saldırı ile başlayan olaylar zincirinde, sadece bir sınav değil; hayatını, ailesini ve tüm geçmişini sorgulamak zorunda kalır. Ormanda başlayan yolculuk, geçmişe uzanan bir hafıza tüneline, ihanetle örülü bir örgütün içine, dost görünen düşmanların arasında hayatta kalma savaşına dönüşür. Sistem adını taşıyan bu karanlık yapı, Alya`nın çocukluk anılarında bastırdığı korkularla ve kayıp parçalarla bağlıdır. Ona en yakın olanlar — abisi Yiğit (404) ve Batu (Pulse) — yıllarca sakladıkları sırlarla onunla yüzleşir. Ancak her cevap, daha büyük bir yalanın kapısını açar. Güvendiği arkadaşları Özgür ve Göknur birer birer kaybedilirken, Alya kendini ihanetin ve acının tam merkezinde bulur. Bir uçurumun kenarında atıldığı ölüm, onun yeniden doğuşuna dönüşür. Ama bu doğuş; kaos, kaçış ve kurbanlarla örülüdür. Sistemin iç yüzü yavaş yavaş ortaya çıktığında, Alya artık sadece bir çocuk değil, geçmişiyle hesaplaşan ve kendi kaderini belirlemeye çalışan bir savaşçıdır. Ancak her adımı izlenmiştir. Her hatası cezalandırılır. Her dostluğu sorgulanır. Kaçış planları, kamplar, ihanetler ve rüyalarla yoğrulmuş bu hikâyede, Alya`nın akıbeti bir trafik kazasında mühürlenir. Ancak ölüm bile onun gerçeğini silemez. Çünkü bazen bir kız çocuğunun hikâyesi, bir sistemin sonunu başlatabilir.

Yeni okula gelen Duru olacaklardan habersiz sınıfa giriş yapar ....

Sizce gerçekler acıtır mı? Kendi ailesinin katilini aramak isteyen Eflal Demirel için...

Kalpteki düşman

“İntikam, sabır ister.” Dünya bir satranç tahtasıydı ve insanların çoğu da birer satranç taşı… Kimi piyondu, kimi vezir, kimi kaleydi, kimi fil… Kimi ise Şah’tı ve Şah yenilirse oyun biterdi. Ben henüz Şah değildim. Vezir de… Piyon olamayacak kadar iyi biliyordum bu oyunu ancak kale gibi açık ve düz de sayılmazdım. Satranç tahtasının gizli kahramanıydım ben. Asiye Bolat’tım. Kalender mahallesinin Asi’si… ♟️ Asiye Bolat, on yaşında ailesini trajik bir şekilde kaybettiğinde, hayatının geri kalanını, ailesinin ölümüne sebep olduğunu düşündüğü insandan intikam almaya adar. Acılarını kalbine gömüp yalnızca öfke ve hırsla doldurduğu ruhuyla, on üç yaşında, küçük bir kızken kapatır duygularını herkese. Şimdi yirmi üç yaşında genç bir kadın olan Asiye, kaybettiği ailesinin mirasını yeniden kazanmak ve onların ölümünden sorumlu tuttuğu Necati Soykan ve Soykan ailesini yok etmek için amcası Tarık`ın rehberliğinde yıllarca hazırlandığı bir yola adım atar. Doğduğundan beri yanında olan ve onun hikayesine benzer şekilde babasını yitiren İlhan’ın ve en yakın arkadaşı olan Sevilay’ın yardımıyla bir intikam yolu yürümeye başlar. Satranç tahtasında bir oyuncu gibi düşmanlarının hamlelerini dikkatle izleyen Asiye, hem psikolojik bir mücadeleye hem de fiziksel bir savaşa girmeye hazırdır. Ancak Soykan ailesine karşı oynayacağı oyun, onu tahmin etmediği duygusal ve stratejik sınavlarla karşı karşıya bırakacaktır. Geçmişin sırları ortaya çıktıkça, Asiye`nin adalet arayışı ve geçmişin hayaletlerinden kurtulma isteği daha da güçlenir. Ancak intikamın ağırlığı, Asiye`nin kalbini ne kadar taşıyabileceği konusunda onu sınar. Oyunu kuran, oyunu bozan olabilir bazen. Bu yalnızca bir intikam hikâyesi değil, aynı zamanda kaybolmuş iki kayıp ruhun kendini yeniden bulma mücadelesidir.