💥 Yedi Mermi, Bir Mısra 💥 Gece susar, şehir nefesini tutar, kalpler kırılır… Ve susan kalplerin attığı tek ses, merminin tıkırtısıdır. Arya, yaralı bir şiir gibi hayatın karanlık sokaklarında dolaşırken, geçmişinin hayaletleri peşini bırakmaz. Emre, devletin gölgesinde kaybolmuş, ruhundaki savaş hiç bitmemiş bir adamdır. Aralarındaki sessizlik, yedi merminin soğuk yükü kadar ağırdır. Bir adım, bir kelime, bir mısra yeterdir her şeyi değiştirmeye... ya da yok etmeye. Bu hikaye, susturulmuş acıların, çözülemeyen sırların ve kanla yazılmış aşkın hikayesidir. Bir mermi, bir mısra; bazen hayatı kurtarır, bazen gömer. Eğer hazır değilsen, bu karanlık labirente adım atma. Çünkü burada susmak, ölümle eşdeğerdir. Yedi Mermi, Bir Mısra seni içine çekecek; nefesini kesecek, ruhunu yaralayacak… Ve son mısra söylenene dek, çıkmana izin vermeyecek. 🌟 Kitap kapağı @kriyus1873 tarafından yapılmıştır. Kendisine de tekrardan çok teşekkür ederim.

Cille savaşlarına hazır mısınız 💥💪🏼

Yıllar önceki gizem ve peşinde sürüklenen masum kasabalılar

Ağa kızı Arjin Eroğlu. Surayn Aşiretinin Ağası Dijvan suraynın, berdel sonucu kaoslu hikayesi. #töre #berdel #aşk #mardin #diyarbakır #ağa #ağam #sevda

Her kalbin taşıdığı bir ağırlık vardır. Ama bazı kalpler… Bir canın ağırlığını taşır. Sayra, hayatı boyunca hep susmuştu. Suskunluğu, abisinin yokluğunda daha da derinleşti. Abisi… hayattaki tek sığınağı, en yakın dostu, koruyucusuydu. Ta ki bir gece, o lanetli gecede, onu elinden alan bir kurşunla yıkılana kadar. Ve o kurşunun sahibi… Ilgaz’dı. Ilgaz, karanlığın içinden çıkıp gelen, geçmişi sırlarla örülü bir adam. Soğuk, sessiz ve ölüm kadar sert. Hayatı boyunca ne sevgiye yer verdi, ne merhamete. Yaşadıkları onu bir caniye dönüştürmedi belki… ama bir şeyleri öldürdü içinde. İnsanlığı, vicdanı, kalbinin sesi… Ve şimdi, geçmişinde bıraktığını sandığı o suç, karşısında bir çift gözle yeniden hayat buluyor: Sayra. Sayra, Ilgaz’ın bir zamanlar canını aldığı abisinin kardeşi olduğunu bilmiyor. Ilgaz ise onun gözlerinde kaybettiği masumiyetin gölgesini görüyor. Ve kader, ikisini aynı çatı altına, aynı sırların, aynı yaraların ortasına fırlatıyor. Sayra, abisinin katilini bulmaya ant içmiş bir kadın. Ilgaz, geçmişinden kaçamayacak kadar derinlere gömülmüş bir adam. İkisi de acıyı tanıyor, ama birbirlerini tanıdıklarında… başka bir savaşı başlatıyorlar. Bir bakış, bir dokunuş, bir gece… Hepsi yeni bir hikâyeyi doğuruyor. Ama bu hikâyenin içinde aşk yok. En azından başta. Başta sadece nefret var. Güvensizlik, yıkım, ve tarifsiz bir çekim… Kalbin kabul etmediği ama ruhun inkâr edemediği bir bağ. Ilgaz, Sayra’ya yaklaşmaya başladıkça… içindeki canavarı susturmakta zorlanıyor. Sayra, Ilgaz’a düştükçe… kalbini suçluluk ve kinle boğuyor. Ama gerçekler ortaya çıktığında, artık geri dönülecek bir yol kalmıyor. Çünkü Sayra’nın aradığı katil, çoktan onun kalbine sızmış oluyor. İntikam mı? Yoksa aşk mı? Birini seçmek zorundalar. Ama seçecekleri her yol… kalplerini kanatacak. Ve işte o zaman, “Gerçekler ortaya çıktığında aşk artık bir seçim değil, bir kıyamet olacaktı. Ama ikisi de bunun bir kıyamet olduğunu bilmiyorlardı. Çünkü onlar ne kalplerine söz geçirebiliyorlardı, ne de kalplerini birbirlerinden uzak tutabiliyorlardı.”

“Kaçtığı karanlıkla yüzleşmeden, huzuru bulamayacaktı…” Mihriban, henüz 22 yaşında, göğsünde acıların izini taşıyan genç bir anne… Kızını kucağına alıp cehennemden kaçtığında, sığınacak tek yer, dağların ardında sert ve suskun bir adamın eviydi: Yüzbaşı Yiğit. Ancak Yiğit sadece bir asker değildi. Onun da geçmişi karanlıktı; babası bir zamanlar yeraltı dünyasının en kudretli isimlerinden biriydi. Şimdi ise Yiğit, hem babasının günahlarıyla hem de devlete sızmış tehlikeli bir mafya ağıyla yüzleşmek zorunda. Bir yanda yaraları sarmaya çalışan Mihriban, diğer yanda görevi gereği duvarlar ören Yiğit… Bu evde çatışan yalnızca iki yürek değil; geçmişin ağırlığı, ihanetin sessizliği ve adaletin ateşi de bu mücadelede yerini alıyor. Aşkın, direnişin ve yeniden doğuşun hikâyesi… Ruh-u Revan, karanlığa karşı verilen en sessiz ama en güçlü savaşın adıdır. “Yiğit nâm salar diyarı titretirmiş. Yiğidi bir ceylan gözlü yâr uslandırırmış.” Narin kitabımdan Yiğit`in hikayesidir. İki kitap birbirinden bağımsız bir şekilde okunabilir. -------------🤍-----------🤍----------- Yeni bölüm her Cumartesi saat 14.00`da🤍

Antika pazarında gezinirken eski, yeşil parıltılı bir yüzüğe rastlayan küçük bir çocuk… Yüzüğü tarih öğretmenine götürür. Sıradan bir merak, sıradışı bir felaketi tetikler. Gözlerini açtığında artık günümüzde değil, Osmanlı`nın hüküm sürdüğü bir yüzyıldadır. Ve orası, tarih kitaplarındaki gibi değildir... Kanla, entrikayla ve sessiz çığlıklarla yazılmış bir imparatorluk masalıdır bu. Öğretmen, bir cariye olarak satılmak üzeredir. Yanında ise tarihin en gizemli kadınlarından biri durur: Alexandra... Diğer adıyla Hürrem. "Tarih, unutanı yutar. Yüzleşmeye cesaret edeni ise... taçlandırır." Zaman bükülür, gerçeklik yerle bir olur. Ve karanlık bir ses fısıldar: "İktidar, bir aslanın sırtına binmeye benzer. Üzerindeysen kudretinle korku salarsın. Ama bir düş bakalım... Seni ilk o parçalar." Bu artık bir hayatta kalma hikâyesi değildir. Bu, tarihin içinde yeniden doğma savaşıdır.

"Düşmanların dansından, kanlı oyunlara..." 🥀 Düşmanımla takım oldum, Hayatımın yalan olduğunu öğrendim, Ölüm benim için yazılmış, Oynanan kanlı oyunlar ise hayatımdan ibaret... 🥀 🎲Bu kitapta geçen hiç bir kurul kuruluş ve olaylar gerçek değil, kurgudan ibarettir. 🎲Bu kitabın tüm hakları saklıdır.

Hep motlarla ilgili okuyordunuz bu seferde arabalar hakında okuyun Gölge yuvasının kraliçesi Selin ve sıradan biri olan Ayaz`ın hikayesi _________________ 4.kurgum bu İyi okumalar🌼 Tüm hakları saklıdır-

Selçuk: Yeni mezun, hiperaktif, şımarıklık diplomasını şaka eşliğinde almış bir genç. Zühre: Disiplinin cisim hali, fazladan gülümsemeyi bile harcama gibi gören kadın. Yıllardır görmediği babasının evine taşınan Selçuk`un hayatı, bir sabah ofiste Zühre`yle karşılaşınca altüst olur. Tabii Zühre`nin hayatı da... biraz. Aynı ofiste, aynı koridorda, ama bambaşka dünyalarda yaşayan bu iki zıt karakter arasında yaşanacaklar; ofis dedikodularına, kahve molalarına ve bolca eğlenceye mal olacak! Selçuk`un en büyük hedefi artık tekti; Zühre`yi güldürmek. Ama Zühre`nin katı bir kuralı vardı; "Aşk, ciddiyet ister." Selçuk`un cevabıysa net: "Tamam, sen ciddiyetini al da gel!" .. Bazıları ciddiyetten bazıları da kahkahadan kaçamaz... Sen de bolca kahkaha, biraz kalp çarpıntısı ve hiç bitmeyen bir ofis kaosu istiyorsan; CİDDİYETİNİ AL DA GEL!

Antrenörün kızı, eski voleybolcu ama şu an çevirmenlik yapan kızımız Doğa, aldatıldığını öğrendiği için sinirli bir şekilde güya “şarkıcı” sevgilisinin yanına gidiyordur. Şansa bakın ki klibin çekildiği yer bir boks sahasıdır ve boksör Yiğit Erez de oradadır...

Aysima ailesinin baskılarına daha fazla maruz kalamayarak evden kaçar. Ama beklemediği bir şeyle karşılaşır bir depoda eli kolu bağlı adamı görür. İşte olaylar ondan sonra başlar.

Altı MİT ajanı, her şey aralarından birinin rehin alınmasıyla başladı. "İki yol var; Ya mantığını seçer bu işten en karlı şekilde kurtulursun ya da duygularının kuklası olur bir uğruna bin feda edersin." Bu bir ikilemdi. İlk ikilem. Bana sunduğu ilk ikilem.

O gece gökten üç yıldırım düştü yeryüzüne, bir tanesi günahkâra, bir tanesi günaha, bir tanesi de mazluma vurdu.

Yine bir gerçek ailem serisi ile karşınızdayımmmm

Bir müzik hayata döndürebilir seni, Söyle o halde melodiyi. Bir ritim tut aklında, döndür dilinde, Dudakların fısıldasın çaresizliği... Adım Mehir benim, bende ay gibi, Geceye çökeceğim. Ve onunla tamamen karıştığımda, kendi melodimle bağıracağım. Karanlık, ışığı yanmayan bir sokakta gözlerimin içine baktığında uzun zaman sonra ilk defa bir umut yeşermişti içimde. Adım Mehir Aydemir ve bu yola Kunter Kasım Karademir ile ilk adımımı attığımda karanlığın beni daha da içine çekeceğinden, aslında aydınlıkta olduğumdan haberim yoktu.

Bilinmeyen Numara: İnsan en çok neyin olmasını ister ya da benimser? Bilinmeyen Numara:Doğru yolu bulmak için kaybetmek mi gerekir mesela? Bilinmeyen Numara:Ama ben kaybedenlerden olmak istemiyorum biliyor musun badem gözlüm:`) Bilinmeyen Numara:Pardon, nasıl bileceksin ki beni tanımıyorsun bile. Bilinmeyen Numara:Keşke karşına çıksaydım böyle yazmak yerine... Bilinmeyen Numara:Ama yapamam, olmaz yapamam seni çok seviyorum ama şuan karşına çıkamam. Bilinmeyen Numara:Ama bir gün çıkacak kadar cesaretim olursa emin ol işte o zaman çıkacağım karşına. Bilinmeyen Numara:Ve ben o günü sabırsızlıkla bekliyor olacağım emin ol:`) Bilinmeyen Numara:İyi geceler badem gözlüm:) `görüldü 00.00` Badem gözlüm:Kimsin anonim kız?!

Hür Ada yaşamı zor bir kasabaydı bu ada özel giriş çıkışlara sahip ve sadece belirli insanların yaşaması mümkün olan bir ada Sıra dışı güzel bir ada, Aşk ve gizemle ilginç bir kurgu Bu hikaye peyzaj mimarı olan BİGE TÜRKMENİN adaya taşınmasıyla başlıyor ve DEVRAN SAYDAMIN gizemi ile ilerliyor. Sonu ise siz belirleyeceksiniz. Bu ada yaşayanlar bir hayli enteresan ve gizemli burada yaşamak için belirli kurallar ve kanunlar var. Peki… Bige sizce bu adanın sırını çözebilecek mi ? Bu ada bize ne vaad ediyor!? Bu ada bizden neleri alıyor!? Sizce burada yaşamak için nasıl bir anlaşma yapılıyor!? Bu benim hayal dünyam hoşgeldiniz kapılarım size sonuna kadar açık gelin sizlere dünyamdan kesitler göstereyim hazır mısınız ? O zaman bölümlerde görüşmek üzere sevgiyle kalın ;)

Eskiden dost olup babalarının işleri yüzünden düşman olan Miran ve Mirayın bu düşmanlığı bitirmek için yaptıkları evlilik

Merih bir süre karanlık gökyüzüne baktı. Ardından elinde tuttuğu kağıdı kaldırıp kaşlarını çatarken, sakince açıp kağıdı okumaya başladı: "Sevgili Komiser. Bana verdiğiniz ismin hakkını vereceğime söz veriyor ve beni bulmanı dört gözle bekliyorum. Bir yıl sonra yine ve yeniden. Oraya kendimden düşen bir parçayı bıraktım, onu iyi sakla. Çünkü Görünmeziniz yeniden sahalarda.. Ve unutma… Meleklerde Görünmezdir. Ve bu gece, oraya… Bir melek uğradı. Yeniden görüşene kadar kendine iyi bak. Gözüm üzerinde olacak. Saygılarımla. Görünmeziniz. :) " Merih, kafasını kağıttan kaldırıp sinirleri bozulmuş bir ifadeyle gülerek kafasını kaldırıp gökyüzüne baktı. Onunla oynuyordu. Cinsiyetini dahi bilmediği bu mahlukat, onunla oynuyordu ve Merih, ona cevap dahi veremiyordu! “ Oyun istiyorsun demek…” dedi kendi kendine yavaş bir sesle.. Elinde tuttuğu kağıdı özenle katladı. Gülümsedi. “ Oynayalım bakalım. ‘ Görünmez.’ ” Başlama tarihi: 4 Nisan 2025

"Bir girdabın içersine düşmek üzere olsan bile bırak, tutunduğun dalı ve o hoyrat giradaba düş. Kendi yalnzılığına tutun düşmek istemiyorsanda. Her tutunduğunda hatırlarsın böylece yalnızlığını." ••• "Yalnızlık ve kimsesizlik, aynı şey." "Aynı şey değil. Kimsesizlik, seni kimsesiz bırakanlardan var olur. Yanlızlık, senin kendini yalnızlığa mahkûm etmenden var olur." ••• Her konuşamadığında ya da her konuşmak istemediğinde içine. 𝘬𝘢𝘮çı𝘭𝘢𝘯𝘢𝘯 kelimeleri tek tek ayırt et ve 𝘨ö𝘮 onları bir 𝘵𝘰𝘱𝘳𝘢𝘬 𝘺ığı𝘯ının altına. ••• "İnsan kendini 𝘧𝘦𝘥𝘢 edince, binevi 𝘷𝘦𝘥𝘢 edermiş." ••• "İnsan kendini 𝘧𝘦𝘥𝘢 ettiğinde, 𝘷𝘦𝘥𝘢 edermiş. Bu terk ediş ve ihanetimle seni yıkık, harabe bir evden farksız şekilde bıraktığımı biliyorum. Ama ne var, biliyor musun? İnsan veda ederse kendini yalnızlığa sürükler." ••• Diren kendi halinde hayatını süren bir kızdır. Abisi Çakır Atalay onu şehirden ırak ıssız bir yerde, bir evde tutuyordur kendince nedenleri ile. Diren bir gün çaresizlik içinde kuzeni Nursu ile abisinin evinden ayrılırken 𝗩𝗜 Örgütü ile yolları kesişir. Bunun üzerine Diren`in babası Menderes Atalay sırlarıyla birlikte aniden vefat eder. Menderes Atalay`ın vefatıyla Diren, babasının ölümünün içinde 𝗩𝗜 Örgütünün lideri ve kurcusunun parmağı olduğunu sezerek tekrardan Örgüt ile karşı karşıya gelir. ••• Uyarı: Bu kitabın; gerçek hayat, kurum ve kuruluşlarla hiçbir ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür.

Av oyunlarını bilir misiniz? Hani bir ormana hayvanları salarlar, en hızlı avcıyı bulabilmek için. Avcılar için bir zevk ve güç gösterisi olan bu oyun, hayvanlar için özgür olabilmek için bir umuttu. Şansları varsa avlanmazlardı, zaten şansızlarsa çoktan avlanmışlardır. İşte o ormanı Dünya, avları da biz evlenmemiş bakire kızlar olarak düşünün. Peki ya avcılar neydi? Onlar erkekler değildi, seri katiller hiç değildi. Onlar bu dünyadan değillerdi. Asırlar önce atalarımız gökyüzünün tüm sırlarını açığa çıkarmak için savaşırlarken ve yeni bir dünya arayışına girerlerken bu dünyamızın sonu oldu. Keşfedilen her gezegende yeni bir hayat aradılar ve hep şu soruyu sordular; Başka canlılar var mı? Evet, vardı. Fakat biz onları bulmadık onlar bizi buldu.

“Bir zamanlar ayrılmazdılar… Şimdi sadece susuyorlar.” Asel, Devrim ve Ege… Lise sıralarında başlayan dostluk, hayallerin gölgesinde dağıldı. Yıllar sonra gelen bir karşılaşma, geçmişi yeniden yazabilir mi?

17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha ne olsun? Var mısın benimle yeni bir serüvene? (Bal Bade`m adında ilk ve tek kitaptır.) (Kitabımda reklam istemiyorum. Yapmayınız lütfen.)

***Hikayedeki olaylar ve kişiler tamamen kurgusaldır. Sadece bahsi geçen yerler gerçek hayattan alınmıştır.*** Tarih, 11 Şubat 2040. Japonya`da 2700. Ulusal Kuruluş Günü`ne daha yeni girilmişti. Ta ki gecenin bir yarısı darbenin sesleri gelinceye kadar. Herkesin sevdiği imparator... öldürülmüştü. Darbeden sonra ülkenin başına kimliği belirsiz insanlar geçmişti. Tekrardan huzura kavuşmak için bu yeni hükümeti ortadan kaldırmak gerekiyordu. Bu hikaye; Shouta Suzuki adındaki, hükümeti ortadan kaldırmayı amaçlayan "XS42" adındaki bir örgüte davet edilmiş bir gencin hayatını anlatmaktadır.